içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Zorlu Yolların, Azimli Kaptanı: ŞOFÖR YUSUF (YUSUF BAŞIBÜYÜK)

Zorlu Yolların, Azimli Kaptanı:

ŞOFÖR YUSUF  (YUSUF BAŞIBÜYÜK)

 

Asıl adı Yusuf Başıbüyük olan Şoför Yusuf, 1930 yılında Diyarbakır’ın Çermik ilçesine bağlı Ekrek köyünde dünyaya geldi. Ailesiyle birlikte yaşadığı bu köyde, çocukluk yılları büyük zorluklarla geçti. Küçük yaşlardan itibaren, emekle yoğrulmuş bir hayatın içinde büyüdü. Köyün işlerinde büyük pay sahibi olan ailesiyle birlikte tarlalarda çalıştı, hayvanlara baktı, doğanın sert koşullarıyla mücadele etti. Fakat bu zor yaşam, Yusuf’a sadece fiziksel bir güç kazandırmakla kalmadı; aynı zamanda ruhunu da derinleştirdi. Zorluklarla yoğrulmuş bu yıllar, Yusuf’a sadece bir karakter değil, hayatta ne kadar ileri gitmek istediğine dair derin bir anlayış kazandırmıştı. Her gün, köyün işlerinde ailesine yardım ederken, geleceğini şekillendirecek hayalleri kuruyordu. Zorlukları aşarken içindeki umut her zaman taze kalmıştı.

 

Genç yaşta, “Bir gün, dünyaya açılacağım,” diyerek yola koyuldu. Hayatın ona sunduğu her fırsat, onu daha da güçlendiriyor, her adımıyla büyük bir azimle ilerliyordu. Gençlik yıllarında, askere gitme zamanı geldiğinde, o dönemin birçok genci gibi Yusuf’un da ruhunda bir belirsizlik vardı. Ancak, askerlik sırasında tesadüfen tanıştığı şoförlük mesleği, hayatını değiştirecek bir dönüm noktasıydı. Şoförlük, ona sadece bir iş değil, bir kimlik kazandıracaktı. Artık şehirlerarası yollarda ilerlemenin, büyük araçları kullanmanın ve bu mesleği en iyi şekilde yapmanın hayalini kuruyordu. Askere gitmek, ona yalnızca askeri bir görev değil, aynı zamanda bir yaşam yolculuğunun kapılarını aralayacaktı.

 

Askerliğini tamamladıktan sonra, şoförlük deneyimini mesleğe çevirmek ve ehliyet almak için uğraştı. 1954 yılında belediyenin düzenlediği ehliyet sınavına girdi. Ağır vasıta ehliyeti almak, o dönemde bir şoför için çok zor bir başarıydı. Ancak Şoför Yusuf, inancını kaybetmeden, kararlı bir şekilde bu başarıyı elde etti. Artık köyünden çok daha büyük bir dünyaya adım atmıştı. Şehre yerleşip, ilk kamyonunu alarak uzun yol şoförlüğüne başladı. Yollar, o zamanlar bugünkü kadar konforlu değildi; virajlar, kayalıklar, karla kapanan yollar, her şeyin üstesinden gelmek için büyük bir cesaret ve azim gerekiyordu. Özellikle Gaziantep’in Nurdağı ilçesindeki Gavur Dağı, Şoför Yusuf’un cesaretini defalarca sınamıştı. Bazen bir ay boyunca evine dönemez, her geçen gün yolculukların zorlukları katlanarak artarken, o yine de yılmadan, pes etmeden her kilometreyi aşmayı başarırdı.

 

Şoför Yusuf’un azmi, karanlık gecelere ve zorlu yollara rağmen hiç sönmedi. Ailesinin geçimini sağlamak, çocuklarının geleceğini güvence altına almak, onun en büyük amacıydı. Her zorluk, kalbinde daha da büyüyen bir sevdanın kıvılcımı olurdu. O, işini bir meslek değil, bir tutku olarak yapıyordu. Yusuf’un hayatında mesleği kadar, insanlara yardım etme tutkusu da vardı. Her yıl Ramazan veya Kurban Bayramı’nda kamyonuna komşularını ve sevenlerini doldurur, Mardin’in Derik ilçesine bağlı Kümtere köyünde metfun bulunan Seyyid Sin ve Seyyid Seydoş türbelerini ziyaret etmeye götürürdü. Onun gözünde, bu türbeler sadece birer ziyaret noktası değil, aynı zamanda gönüllere dokunmanın en güzel yolu, insanların bir araya gelip kalbinin huzur bulacağı mekânlardı. Şoför Yusuf’un yaptığı bu yolculuklar, ona sadece işinin zorluklarıyla baş etme gücü değil, insanlara yardım etmenin ve başkalarına dokunmanın önemini de öğretmişti. 1980’li yılların başlarında büyük bir değişim yaşandı.

 

Şoför Yusuf, Thames marka eski kamyonunu satıp yerine yeni bir Ford kamyonu aldı ve Karakaya Barajı inşaatında dökme çimento taşımaya başladı. Ancak, yaşının ilerlemesiyle birlikte bu zor mesleği sürdürmek giderek daha da güçleşiyordu. Oğlu Emin, babasının izinden giderek bu mesleği devraldı. Emin, tıpkı babası gibi cesur, mert ve güler yüzlüydü. Baba ve oğul mesleği birlikte sürdürürken, hayatlarını paylaşmanın verdiği huzuru yaşıyorlardı. Fakat bir gün, Şoför Yusuf’un en büyük korkusu gerçeğe dönüştü. Oğlu Emin, bir arkadaşının arabasında trafik kazasında hayatını kaybetti… Emin’in kaybı, Şoför Yusuf’u derinden sarstı. Oğlu, hem gururu hem de yol arkadaşıydı. Artık hayatta onu yalnızca bir hatıra olarak görebiliyordu. Yıllar boyunca birlikte aynı yolda ilerledikleri, sevinçlerini paylaştıkları ve geleceği birlikte inşa ettikleri oğlu Emin, bir anda ellerinden kayıp gitmişti. Oğlunun kaybı, Yusuf’un içindeki dünyayı kararttı. Her şey bir anda anlamsız hale geldi. Hayatını sürdürmek, artık bir anlam ifade etmiyordu.

 

Tüm umutları, tüm güçleri oğlu Emin’le birlikteydi. Kamyonunu sattı ve emekliye ayrıldı. Son yıllarını kaybettiği oğlunun anısını yaşatarak geçirdi. Bir zamanlar yollarda özgürlüğünü bulmuş olan o adam, artık yalnızca geçmişin anılarıyla baş başa kalmıştı. Kendi iç dünyasında oğlu Emin’in anılarıyla yaşamaya devam etti. Artık yolda değildi ama bir zamanlar yolda olduğu gibi kalbinde sevgiyle dolu bir iz bırakmıştı. O, sadece ailesine değil, çevresindeki herkese örnek bir insan olarak hatırlanacak; dürüstlüğü, azmi ve sevgisiyle insanların gönlünde kalacaktı. 2009 yılında bu dünyadan göç etti. Ama bir şey hiç değişmedi: Yusuf Başıbüyük, her zaman başkalarına yardım etmenin ve doğru yolda yürümeyi seçmenin ne kadar değerli olduğunu gösterdi. Allah (C.C.) ona ve oğlu Emin’e rahmet eylesin, mekânları cennet olsun…

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum